Türkiye Yahudi Devleti Olarak Mı Kuruldu? Atatürk Sabetayist miydi? Türk Yahudisi ve aynı zamanda İsrail vatandaşı Erroll Gelardin, katıldığı bir programda çarpıcı iddialarda bulundu: “20. asırda dünyada üç Yahudi devleti kuruldu. Rusya, Türkiye ve İsrail.” Bu sözler yalnızca tartışma yaratmakla kalmadı; aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün de Sabataycı olduğunu iddia ederek gündemi sarstı. Gelardin’in bu açıklamalarının ardında ne var? Türk halkının ihanete uğradığını mı anlatmak istiyor, Türkiye’de Yahudilerin gücünü mü ima ediyor, yoksa tarihî bir ifşaat mı yapıyor? Sosyal medyada öne çıkan yorumlar, iddiaların ciddiyetini gösteriyor: “Mustafa Kemal neden Yahudi okulunda okutuldu.” “Hocası neden Yahudi Şimon Zvi (Şemsi Efendi) idi?” “Mustafa Kemal, Yahudi Reşit Galip’i Tıpçı olmasına rağmen neden 1925’te mebus, İstiklal Mahkemesi üyesi, Türk Ocakları Reisi, Türk Tarih Kurumu Genel Sekreteri, Türk Dil Kurumu Başkanı ve Eğitim Bakanı yaptı. Neden cumhuriyet ilanı sonrası Türkiye’ye yüzbinlerce Yahudi getirtildi ve Türk isimleri verilerek devletin her kritik yerlerine yerleştirildi” gibi sorular sorulmaya başlandı. Bu yorumlar, Gelardin’in sözlerinin sosyal medyada nasıl yankı bulduğunu gösteriyor. Tartışmalar sadece yorumlarla sınırlı kalmadı; kamuoyunda büyük soru işaretleri oluştu. Buradan hareketle, tarihçilerimiz ve etkili yetkililerin bu iddialara belgelerle açıklık getirmesi elzemdir. Müspet ya da menfi, her türlü belge kamuoyuna sunulmalıdır. Çünkü Türkiye, İslam’ın sancaktarlığını yapmış bir millettir ve bu milletin geçmişi hakkında net bilgilerle aydınlanması, geleceğe güvenle bakabilmesi açısından hayati öneme sahiptir. Gelardin’in sözleri, sadece bir iddia değil; Türk tarihinin kritik bir dönemiyle ilgili ciddi bir sorgulamayı gündeme taşıyor. Bu nedenle, tarihî belgelerin ortaya konulması ve halkın doğru şekilde bilgilendirilmesi bir zorunluluktur. Eğer doğruysa “Türkiye’yi, Atatürk ile beraber Sabataycılar kurdu” demek, son yüzyılda milletimiz, yanlış tarih anlayışıyla uyutuldu demektir. Eğer söyleneler doğruysa, Siyonistlerin “Arzı Mev’ut (Vadedilmiş Topraklar)” planlarının tam ortasında bir ülke ve milletiz demektir… SABATAYCILIK NE DEMEK? İspanya’daki baskıdan kaçan Yahudilerin, Osmanlı topraklarına kabul edilişinden sonra oluşan bir dini inançtır… Yahudi topluluklarının geçmişte yaşadıkları sosyo-politik acılarının son bulacağı inancı doğrultusunda, Yahudi din adamı Sabetay Sevi (1626-1676), Tanrı tarafından gönderilen ilahi bir kurtarıcı olduğu iddiasıyla sözde Müslümanlık üzerine belirlediği prensiplerle ‘Dönmelik’ mezhebini kurmuştur. Daha sonra bir sürü sapık sapkın faaliyetlere girmiş ve ardından amacının Yahudileri hareketlendirip bir Yahudi devletini kurulması olduğunu itiraf etmiştir. Sabetay Sevi’nin asıl amacının Yahudileri başka kimliklere büründürüp bu kimlikler altında Yahudileri devletlerin kadrolarına, devlet ve askeriye gibi yerlere yerleşmesini sağlayıp sistematik bir şekilde hayallerindeki Yahudi devleti olan İsrail’in kurulmasına aracılık ve elçilik etmekti. Sabetaycılar ise Sabetay Sevi’nin bu ideolojisini ilham alarak devletlerin kadrolarına sızarak bu eylemi gerçekleştirmeyi ve İsrail devletinin kurulmasına aracılık ve öncülük etmeyi benimsediler. Sabetaycılar böylece devletlerin idarelerine ve askeriyesine sızarak ya hayallerindeki İsrail devletini kurulması istenecekti ya da o devleti içten içe çökerterek kendileri yapacaktı bu işi.
Osmanlı Devleti’nin yıkılış sürecinden bu yana, Orta Doğu’nun kaderini derinden etkileyen en önemli olaylardan biri Filistin topraklarının işgalidir. İngiltere, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı topraklarını paylaşma planının bir parçası olarak, bölgedeki bazı iş birlikçi unsurların da yardımıyla Filistin’i fiilen işgal etmiş ve bu bölgeye sistematik şekilde Yahudi yerleşimlerini başlatmıştır. Bu süreç, 1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulmasıyla sonuçlanmış; ancak bu tarihten günümüze kadar bölgede dinmeyen bir kan ve gözyaşı süreci yaşanmıştır. Filistin topraklarında yaşanan çatışmaların merkezinde yalnızca toprak meselesi değil, aynı zamanda emperyal güçlerin çıkar hesapları ve bölgeyi şekillendirme politikaları da yer almaktadır. İsrail Devleti’nin kuruluşundan itibaren izlediği politika, Filistinlilerin varlığını yok sayan, onları göçe ve katliamlara mecbur bırakan bir yapıda olmuştur. 7 Ekim 2023 tarihinde başlayan saldırılar ise, bu tarihsel sürecin en kanlı örneklerinden birini oluşturmuştur. İsrail, bu tarihten itibaren kadın, çocuk ve yaşlı demeden binlerce sivilin hayatına kastetmiş, uluslararası hukuk ve insan hakları normlarını açık biçimde ihlal etmiştir. Bu durum, modern tarihin en büyük sivil katliamlarından biri olarak nitelendirilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 7 Ekim sonrasında yaşanan bu trajediye karşı uluslararası kamuoyuna açık ve net mesajlar vermiştir. Erdoğan, Hamas’ı bir terör örgütü olarak değil, Filistin halkının meşru savunma gücü ve siyasi temsilcisi olarak değerlendirdiğini ifade etmiştir. Bu açıklamalar, Batılı ülkelerdeki İsrail yanlısı lobilerin tepkisini çekmiş; Türkiye içinde de bazı kesimler tarafından eleştirilmiştir. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin davasına olan desteğini kararlılıkla sürdürmüş, “iki devletli çözüm” vurgusunu her platformda dile getirmiştir. İsrail ise bu süreçte Türkiye’ye karşı doğrudan ve dolaylı mesajlar vermeye devam etmiştir. PKK, DAEŞ, Suriye Demokratik Güçleri (SDK) gibi örgütler üzerinden Türkiye’ye yönelik tehditler artırılmış; aynı zamanda medya, ekonomi ve siyaset alanlarında çeşitli manipülasyon girişimlerinde bulunulmuştur. Bu strateji, Türkiye’nin Orta Doğu’daki bağımsız politikalarını baltalamaya yönelik uzun soluklu bir girişim olarak değerlendirilebilir. Zıplamayan Tayyipçi hakaretleri ile Yahudi Ritüeli. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Libya’ya, Suriye’ye, Azerbaycan’a nasıl girdiysek oraya da gireriz” sözleri, Türkiye’nin gerektiğinde askeri ve diplomatik gücünü Filistin meselesinde de kullanabileceğine işaret eden güçlü bir mesaj olarak algılanmıştır. Bu açıklamanın ardından İsrail’in, Türkiye’deki bazı siyasi hareketler aracılığıyla dolaylı mesajlar verdiği iddia edilmiştir. Özellikle ana muhalefet partisi CHP’nin bazı söylemleri ve sokak eylemleri, bu bağlamda dikkat çekici bulunmuştur. Kamuoyunda “zıplama eylemi” olarak bilinen, Yahudi dini ritüelleriyle CHP seçmeninin “Zıplamayan Tayyipçi” sloganları eşliğinde zıplayarak Tayyip Erdoğan’a ve ailesine küfür etmesi gibi bazı protesto biçimleri, toplumsal hassasiyetleri derinden etkilemiş ve bu olaylar Türkiye iç siyasetinde geniş yankı uyandırmıştır. İsrail terör devleti ve hükümeti açık, açık CHP ve Seçmeni üzerinden Türkiye devletine, hükümetine ve milletine böylece “Zıplama” gibi Yahudi dini ritüelleri üzerinden mesaj vermeye mi çalıştı? Türkiye’de Türk isimleri altında kendini gizleyen on binlerce Türk vatandaşı siyonist Yahudiler, Türk devletine ve milletine meydan okumaktan vazgeçmeyecekler mi? Sorularını sürekli akıllarda canlı tutmaktadır. Sonuç olarak, Filistin meselesi üzerinden İsrail’i sürekli mağdur bir devlet gibi gören ve Hamas’a terör örgütü diyen CHP ve CHP yandaşı Filistin’e düşmanlıklarıyla bilinen bazı medya mensupları, gazeteciler ve ölen on binlerce Filistinli kadın ve çocuklar için tek kelime bile etmeyen, İsrail’i kınamayan bazı ünlülerin de bu saldırıları ve duyarsızlığı akıllara çok derin soru işaretleri de beraberinde getirmektedir.