Brand logo light

OSMAN GAZİ KİMDİR - BİYOGRAFİ

Osmanlı Padişahı Osman Gazi Biyografi

Admin
Admin Kasım 20, 2025 0
Osmanlı kurucusu Osman Gazi
Osmanlı Padişahı Osman Gazi

OSMAN GAZİ (1258 – 1326; Hükümranlık: 1281–1326)

Osman Gazi, 1258 yılında Söğüt’te doğmuş ve Osmanlı Beyliği’nin kurucusu olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Babası Ertuğrul Gazi, Batı Anadolu’da Söğüt Ovası ile Domaniç Yaylası’nda yaşayan Oğuz Türkleri’nin Bozok koluna bağlı Kayı boyunun lideriydi. Annesi halk arasında Hayme Hatun olarak bilinir. Osman Bey, küçük yaşta liderlik sorumluluğu üstlenmiş ve aşiretin yönetimini devralmıştır.^[1][2]

1281 yılında, babası Ertuğrul Gazi’nin vefatı sonrası Osman Bey, Oğuz töresine uygun biçimde Kayı aşiretinin başına geçmiştir. Genç yaşta liderliğe başlamasına rağmen kısa sürede aşiretinin ve müttefiklerinin güvenini kazanmış, stratejik akınlarla sınırlarını genişletmiştir.^[3]

Osman Bey’in askeri başarıları, özellikle Bizans tekfurlarıyla yaptığı mücadelelerle dikkat çekmiştir. İnegöl yakınlarındaki Emirdağı eteklerinde yer alan Kulaca Hisarı’nı ele geçirerek Osmanlılar’ın ilk kale fetihlerini gerçekleştirmiştir. 1286’da Domaniç Muharebesi’ni kazanarak Karacahisar’ı Osmanlı hâkimiyetine katmıştır.^[4] Bu dönemde Sakarya Nehri vadisinde Sorkun, Taraklı Yenicesi ve Göynük gibi stratejik bölgelerde akınlar düzenlemiş, müttefiki Samsa Çavuş ve Köse Mihal’in katkısıyla bölgesel üstünlüğünü pekiştirmiştir.^[5]

Osman Bey’in devlet kurma süreci tarihçiler arasında tartışmalı olmakla birlikte, 1299 yılında Kulacahisar ve Karacahisar kalelerinin fethedilmesi, Osmanlı Beyliği’nin kuruluşu olarak kabul edilmektedir.^[6] Bu tarihte Anadolu Selçuklu Devleti’nin çöküşüyle Osman Gazi bağımsızlığını ilan etmiş ve beyliğin temellerini atmıştır.

Beylik topraklarını Oğuz töresine uygun biçimde yakın akrabalarına ve silah arkadaşlarına “dirlik” olarak dağıtmıştır. Eskişehir Gündüz Bey’e, Karacahisar Orhan Bey’e, Yarhisar Hasan Alp’e ve İnegöl Turgut Alp’e verilmiştir. Bu uygulama, beyliğin idari istikrarını sağlamış ve Osman Bey’in otoritesini güçlendirmiştir.^[7]

Tarihçi Halil İnalcık’a göre, Osmanlı beyliğinin devlet niteliği kazanması, 1302 yılında Yalova yakınlarında Bizans ordusuna karşı kazanılan Bafeus Muharebesi (Koyunhisar Muharebesi) ile gerçekleşmiştir. Bu muharebe, Osmanlı uçbeyliği ordusunun Bizans ordusuna karşı kazandığı ilk büyük zaferdir.^[8] Aynı yıl içinde Kite Hisarı, Orhaneli (Atranos) ve Ulubat Gölü’ndeki Alyos Adası Osmanlıların kontrolüne geçmiştir.

1308’de Osman Bey, İznik–İzmit yolu üzerindeki Karahisar (Trikokıya) kalelerini fethetmiştir. 1313’te Bizans Harmankaya Tekfuru Mihail Köşes Müslüman olarak Köse Mihal adını almış ve Osman Bey’in fetih akınlarına katılmıştır. 1313–1315 döneminde Sakarya Nehri vadisinde Lefke, Mekece, Akhisar, Geyve, Gölpazarı ve Leblebici kaleleri Osmanlı hâkimiyetine alınmıştır. Bu fetihler, Bursa’nın ileride Osmanlı başkenti olarak ele geçirilmesine zemin hazırlamıştır.^[9]

Bursa’nın büyük bir kale olması nedeniyle Osman Gazi, şehri doğrudan fethetmek yerine ablukaya almayı tercih etmiş; iki küçük “havale hisarı” inşa ettirerek komutanlıklarını yeğeni Aktimur ve kölesi Balancık’a vermiştir.^[10]

Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi’den yaklaşık 4.800 km²’lik toprak devralmış, oğlu Orhan Gazi’ye ise 16.000 km²’lik alan bırakmıştır. Bu durum, Osman Bey’in askeri ve siyasi yetenekleriyle beyliğin sınırlarını önemli ölçüde genişlettiğini göstermektedir.^[11]

Ölümü ve cenaze töreniyle ilgili kaynaklarda bazı tartışmalar mevcuttur. Osman Gazi’nin 1324 veya 1326 yılında öldüğü ileri sürülmekle birlikte, büyük olasılıkla Söğüt’te vefat etmiştir. Başlangıçta babası Ertuğrul Gazi’nin türbesine defnedilen Osman Gazi’nin naaşı, Bursa’nın fethinden sonra Gümüşlü Kümbet’e (Aya Elia) nakledilmiştir.^[12] Ölümü, Osmanlı beyliğinin idaresinin oğlu Orhan Gazi’ye tamamen geçmesini sağlamış ve Osmanlı Devleti’nin temelleri sağlam bir biçimde atılmıştır.


Kaynaklar:

  1. Halil İnalcık, Osmanlı Tarihi, c. 1, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2003, s. 28-32.
  2. Necdet Sakaoğlu, Bu Mülkün Sultanları, İstanbul: Alfa Yayınları, 1999, s. 12-15.
  3. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 1, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2003, s. 45-50.
  4. Halil İnalcık, a.g.e., s. 33-35.
  5. Coşkun Ak, Osmanlı Beyliği ve Osman Gazi, İstanbul: Kitabevi, 2001, s. 22-26.
  6. Halil İnalcık, a.g.e., s. 36.
  7. Necdet Sakaoğlu, a.g.e., s. 16-18.
  8. Halil İnalcık, a.g.e., s. 40-42.
  9. Coşkun Ak, a.g.e., s. 27-30.
  10. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 53-55.
  11. Halil İnalcık, a.g.e., s. 45.
  12. Necdet Sakaoğlu, a.g.e., s. 20-22.
I Yıldırım Beyazıt Kimdir - Biyografi

Osmanlı Devleti’nin dördüncü padişahı olan Sultan Bayezid Han, 1360 yılında dünyaya geldi. Annesi Gülçiçek Hatun’dur. Çocukluk döneminden itibaren iyi bir eğitim alan Bayezid Han, şehzadelik yıllarını Kütahya’da geçirmiştir. Babası I. Murad ile birlikte Kosova Savaşı’na katılmış; savaş sırasında babasının şehit düşmesinin ardından devletin yönetimini devralmıştır. Saltanatının ilk dönemini (1389–1392), Anadolu’daki Aydınoğulları, Saruhanoğulları, Germiyanoğulları, Menteşeoğulları ve Hamidoğulları gibi beylikleri hâkimiyet altına almakla geçirmiştir. Bu bölgelerin idaresi için sarayında yetiştirdiği güvenilir kullarını görevlendirmiştir. Anadolu’daki işleri yoluna koyduktan sonra bir süredir ihmal edilmiş olan Balkanlar’a yönelmiş; burada kendi iç çekişmeleriyle zayıflamış yerel devletleri yeniden Osmanlı otoritesi altında toplamak zor olmamıştır. Bu süreçte Avrupa’nın en güçlü şövalyelerinden oluşan Haçlı Ordusuna karşı 1396 yılında kazanılan Niğbolu Zaferi, Osmanlıların Balkanlardaki egemenliğini pekiştirdiği gibi, Sultan Bayezid’in İslam dünyasındaki itibarını da önemli ölçüde artırmıştır. Bu zaferden sonra Müslüman coğrafyada kendisinden “Sultan” olarak söz edilmeye başlanmıştır. Niğbolu’dan sonra İran ve Irak gibi siyasi karışıklık içinde bulunan bölgelerden Anadolu’ya, Bayezid’in yönetimi altına girmek isteyen geniş kitlelerin göç ettiği görülmüştür. 1399’da yeniden Anadolu’ya dönen Bayezid, Karaman Beyliği ile Kadı Burhaneddin Devleti topraklarını hâkimiyetine katarak Toroslardan Tuna’ya kadar uzanan güçlü ve merkezi bir imparatorluk meydana getirmiştir. Bu sırada Orta Asya’dan İran’a kadar geniş bir coğrafyada kudretli bir imparatorluk kuran Timur (1335–1405), Anadolu’ya yönelmeden önce Çağatay, Harzemşah ve İlhanlı hanedanlarının son temsilcilerini bertaraf etmişti. Bu nedenle kendisini bu hanedanların doğal varisi olarak görmekteydi. 1400 yılına gelindiğinde Kadı Burhaneddin Devleti’nin merkezi olan Sivas’ı ele geçirerek Anadolu’daki nüfuzunu artırmış; bunu gören pek çok Türkmen beyi hiç vakit kaybetmeden Timur’un tarafına geçmiştir. Sultan Bayezid ile Timur’un karşı karşıya gelmesi artık kaçınılmaz hâle gelmişti. Her ne kadar bu iki büyük hükümdarın hedefleri ve siyaset anlayışları farklı olsa da, Türk dünyasının lideri olma iddiası onları bir mücadeleye sürüklemiştir. Nihayet iki ordu 27 Ağustos 1402 tarihinde Ankara yakınlarındaki Çubuk Ovası’nda karşılaştı. Timur’un ordusu hem daha kalabalık hem de arazi şartları bakımından daha avantajlı bir konumdaydı. Savaşın başlangıcında üstünlük Osmanlıların elinde görünse de, bazı Türkmen kuvvetlerinin ve Sırp destek birliklerinin Timur’un tarafına geçmesi dengeleri değiştirdi. Sonuç olarak Sultan Bayezid mağlup oldu, Osmanlı ordusu dağıldı ve Bayezid esir düştü. Şehzadeleri Musa ve Mustafa ile birlikte Akşehir’e sürgüne gönderilen Sultan Bayezid, 9 Mart 1403 tarihinde vefat etti. Bayezid’ın tahta çıkışı, Türkmen beylerinin desteklediği Şehzade Yakup’a karşı devşirme kökenli güçlerin desteğiyle gerçekleşmiştir. Onun döneminde devşirme sistemi yeniden güçlendirilmiş; Hristiyan gençler yalnızca asker olarak değil, aynı zamanda idareci seviyesinde yetiştirilmiştir. Bunun yanı sıra Sırbistan Kralı’nın kızıyla evlenmesi ve Avrupa’daki prensliklerle kurduğu daha yumuşak ilişkiler, zaman zaman onun devşirme unsurların etkisinde kaldığı yönünde eleştirilmesine sebep olmuştur. Sultan Bayezid’in en büyük hayallerinden biri İstanbul’un fethiydi. Bu amaçla Boğaz’a Anadolu Hisarı’nı yaptırmış; üç kez şehri kuşatmasına rağmen Batı’dan ve Doğu’dan gelen tehditler, surları aşacak teknik olanakların yetersizliği ve yabancı danışmanların etkisi, onun bu hedefini gerçekleştirmesine engel olmuştur. Bayezid döneminde merkezi hazine genişletilmiş, bürokrasi alanında önemli düzenlemeler yapılmış ve devlet teşkilatı daha kurumsal bir yapıya kavuşturulmuştur. Tahrir sistemine ait en eski kayıtlar da yine bu döneme denk gelir. Ayrıca ulemanın kontrolündeki birçok vakıf malı devlet yönetimine devredilmiş, kul sistemi idari yapılarda daha geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Eski kayıtlarda, Bayezid’in görevini kötüye kullanan kadıları son derece sert cezalarla cezalandırdığına dair bilgiler bulunmaktadır. Diğer taraftan Sultan Bayezid, hem iyi bir asker hem de yetenekli bir devlet adamıydı. Savaş meydanlarında hızlı karar alıp ani manevralar yapabilme kabiliyeti sebebiyle kendisine “Yıldırım” lakabı verilmiştir. Kaynakça İnalcık, Halil. (2008). Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300–1600), s. 21–22, YKY, İstanbul. İnalcık, Halil. (2000). Osmanlı’da Devlet, Hukuk, Adalet, s. 31, Eren, İstanbul. Shaw, Stanford. (1982). Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, s. 54–62, e yay., İstanbul. Not: Tarihî belgelerde Yıldırım Beyazıt Han’ın adı “Sultan Bayezid Han” olarak geçmektedir. Zaman içinde hem akademik çalışmalarda hem de halk arasında isim farklı biçimlerde kullanılmaya başlanmıştır. “Yıldırım Beyazıt”, “Yıldırım Beyazıd” ve “Yıldırım Bayezid” yaygın kullanımlardandır. Bunlar arasında “Yıldırım Beyazıt” şekli, ülkemizde pek çok kurum ve mekâna ad olarak verilmiş, resmi ve toplumsal kullanımlarda da yerleşmiştir. Üniversitemizin kuruluş kanununda da bu biçim tercih edildiğinden, resmî yazışmalarda ve internet sitemizde “Yıldırım Beyazıt” kullanımı benimsenmiştir.  

Admin Kasım 20, 2025 0
Sultan I. Murad Hüdavendigâr

Sultan I. Murad Hüdavendigâr Kimdir - Biyografi

Osmanlı Padişahı Orhan Gazi

ORHAN GAZİ KİMDİR - BİYOGRAFİ

Osmanlı kurucusu Osman Gazi

OSMAN GAZİ KİMDİR - BİYOGRAFİ

0 Yorumlar