I. Mustafa (1591-1639), Osmanlı padişahı III. Mehmed’in oğullarından olup muhtemelen 1591-1592 yıllarında Manisa’da doğmuştur. Annesi Abaza asıllı olup adı kayıtlarda geçmemektedir. Babasının 1595’te tahta çıkışı için Manisa’dan ayrılmasının ardından, I. Mustafa diğer kardeşleriyle birlikte İstanbul’a götürülmüş ve burada sarayda ilk eğitimini almıştır. I. Mustafa, ağabeyi I. Ahmed’in genç yaşta tahta çıkmasıyla hânedanın geride kalan tek erkek üyesi konumuna gelmiş, padişahın henüz vârisi olmaması sebebiyle hayatına dokunulmamıştır. Bazı yabancı kaynaklarda, I. Ahmed’in Mustafa’yı öldürtme girişimlerinde bulunduğu, ancak çeşitli sebeplerle vazgeçtiği kaydedilir. Venedik elçisi Contarini’ye göre, padişahın niyeti önce bir fırtına, sonra ani rahatsızlık sebebiyle ertelenmiştir. Bu dönemde sıkı gözetim altında tutulması, Mustafa’nın psikolojik durumunu olumsuz etkileyerek aklî dengesini bozmuştur. I. Ahmed’in 1617’de beklenmedik vefatı üzerine Mustafa, büyük ağabeyi Osman II yerine tahta çıkmıştır. Bu durum, Osmanlı veraset geleneğine aykırı bir uygulama olarak dönemin tarihçileri tarafından eleştirilmiştir. Şeyhülislâm Hocazâde Esad Efendi ve Kaymakam Sofu Mehmed Paşa, Osman II yerine Mustafa’nın tercih edilmesini sağlamış, bazı kaynaklar bu kararda Kösem Sultan’ın da etkili olduğunu belirtir. Mustafa’nın ilk saltanatı 96 gün sürmüş, 22 Kasım 1617’de tahta oturmuş ve 26 Şubat 1618’de II. Osman’ın tahta geçmesiyle sona ermiştir. Bu kısa dönemde Mustafa, dışarı çıkıp avlanmış, askeri teçhizatları incelemiş, Tersane ve Karadeniz’e açılacak gemilerle ilgilenmiş, fakir ve ulemâya yardımda bulunmuştur. Ancak aklî durumu ve tutarsız hareketleri nedeniyle gerçek bir yönetim yetkisi bulunmamıştır. Mustafa’nın ikinci saltanatı, II. Osman’ın trajik ölümünden sonra başlamış ve bir yıl üç ay yirmi iki gün sürmüştür. 20 Mayıs 1622’de tahta çıkarılan Mustafa, tamamen II. Osman hadisesinin gölgesi altında kalmıştır. Bu dönemde iktidar mücadelelerini annesi, çevresi ve sadrazamlar yürütmüş; Mustafa ise çoğunlukla pasif ve gözetim altında bir rol oynamıştır. Sadrazamlar ve ulemâ, onun aklî zafiyeti nedeniyle hükümdarlığının geçerli olup olmayacağını tartışmış, çeşitli hat ve tebliğlerle sarayda durum kontrol edilmiştir. Mustafa’nın tahttan indirilmesi, 10 Eylül 1623’te IV. Murad’ın çıkışıyla gerçekleşmiştir. Ardından Mustafa, yaklaşık on beş yıl boyunca kapalı bir odada tutulmuş ve 20 Ocak 1639’da vefat etmiştir. Cenazesi Ayasofya önüne getirilmiş ve Hasbahçe’den getirilen toprakla defnedilmiştir. Venedik balyosu tarafından solgun, seyrek sakallı, iri siyah gözlü ve nahif vücutlu olarak tarif edilen I. Mustafa, aklî zayıflığıyla tanınmış ve özellikle II. Osman dönemindeki mahpus hayatı ile saraya getiriliş şekli bu durumu daha da pekiştirmiştir. Batı kaynakları, onun saray koridorlarında oraya buraya koştuğunu, Osman’ın adını haykırdığını ve saltanat yükünden kurtulmak için feryat ettiğini aktarır. Bu sebeple halk ve bazı tekke şeyhleri arasında mânevî bir velî olarak görülmüş, Kilârî Mehmed Efendi gibi yazarlar onun evliyalığından söz etmiştir. Mustafa’nın kadınlarla ilişkisi sınırlıydı, çocuğu olmamıştır ve hayrat bırakmamıştır. Mustafa, Osmanlı tarihinin aklî zayıflığı bilinen padişahlarından biri olarak kayıtlara geçmiştir; tahttaki etkisizliği, çevresindeki güçlü figürler tarafından yönlendirilen bir saltanatla, hem Osmanlı siyaseti hem de hânedan içi mücadeleler açısından önemli bir dönemin karakterini yansıtmaktadır. TEVHİD-İ EFKAR - KAYNAK - HABER - GAZETE - İÇERİK - Tevhîd-i Efkâr, Tevhidi Efkar, Tevhid-i Efkar