Brand logo light

II Süleyman Kimdir - Hayatı - Biyografisi

Sultan II Süleyman
II Süleyman Kimdir - Hayatı - Biyografisi

II. Süleyman: Kırılgan Bir Şehzadenin Taht Yolculuğu II. Süleyman, 15 Muharrem 1052’de (15 Nisan 1642) İstanbul’da doğdu. Babası Sultan İbrahim, annesi ise Sâliha Dilâşûb Sultan’dır. Şehzade Süleyman, doğduğu andan itibaren Osmanlı sarayının karmaşık siyasi ortamının gölgesinde büyüdü. Sünnet töreni, ağabeyi IV. Mehmed ile birlikte gerçekleştirildi (21 Ekim 1649). Henüz çocuk yaşta olmasına rağmen, Osmanlı tahtı için saray içi güç mücadelelerinin tam ortasına düşmüştü. IV. Mehmed’in saltanatının ilk yıllarında, büyük valide Kösem Sultan ile küçük valide Hatice Turhan Sultan arasındaki nüfuz mücadelesi sırasında, Şehzade Süleyman da taht için bir aday olarak değerlendirildi. Bu sebeple, kardeşleriyle birlikte sarayın Şimşirlik adlı özel bölümünde sıkı gözetim altında tutuldu. Sarayda geçen uzun yıllar boyunca Süleyman, sık sık ağabeyi IV. Mehmed’in seferlerine ve av partilerine götürülmekle birlikte, zaman zaman Edirne Sarayı’na nakledildi. Yaklaşık kırk yıl süren bu hapis hayatı, onun hem psikolojik hem de sosyal gelişimi üzerinde derin izler bıraktı. Ancak bu uzun bekleyiş, 1683 Viyana Kuşatması sonrası Osmanlıların uğradığı toprak kayıpları ve ordunun memnuniyetsizliği nedeniyle değişmek zorunda kaldı. Ordunun, ulemanın ve devlet ricâlinin baskısı sonucu, IV. Mehmed’in yerine tahta çıkarılması kararlaştırıldı. Kaynaklar, Şehzade Süleyman’ın bu durumu öğrendiğinde, “İzâlemiz emrolunduysa söyle, iki rek‘at namaz kılayım. Kırk yıldır her gün ölmektense bir gün evvel ölmek yeğdir” sözlerini söylediğini aktarır. Böylece, ikna edilerek önce havuz başında, ardından Bâbüssaâde önünde resmi saltanat tahtına çıkarıldı (8 Kasım 1687). Tahta çıkışının hemen ardından, II. Süleyman’ın önündeki en acil meseleler, askerî düzenlemeler ve cülûs bahşişlerinin ödenmesi oldu. Saray teşkilatında düzenlemeler yapıldı; eski şâtırlar ve rikâb solakları kaldırıldı, bazı saray mensupları tasfiye edildi veya yeni görevler verildi. Sadâret Kaymakamı Köprülüzâde Mustafa Paşa aracılığıyla padişahın hocalığına Süleymaniye Camii vâizi Arapzâde Abdülvehhâb Efendi getirildi. İstanbul’da yaşanan eşkıyalık olayları ve asker ayaklanmaları, padişahın ilk aylarını zorluklarla geçirmesine neden oldu. Bu dönemde ulûfe ödemelerinin gecikmesi, halkın ve askerlerin tepkisine yol açtı; ancak devlet hazinesinden ve varlıklı kişilerden alınan ek meblağlarla sorunlar güçlükle giderildi. II. Süleyman, yönetimdeki ilk ayaklanmalara rağmen sefer hazırlıklarını sürdürdü. Halkın ve askerî birimlerin itaatini sağlamak için hatt-ı hümâyunlarla kamuoyuna zulümden vazgeçme ve sadakat çağrısı yaptı. Ancak yeniçeri ayaklanmaları ve zorbaların oluşturduğu tehdit, sadrazam Siyavuş Paşa’nın azledilmesi ve öldürülmesi ile sonuçlandı. İstanbul halkı, padişahın çıkardığı sancak-ı şerif sayesinde eşkıyaları bastırarak sükûneti sağladı; bu olaylar “Sancak Vak‘ası” olarak tarihe geçti. Tahta çıktığı dönemde Osmanlı Devleti, dışarıda da ciddi tehditlerle karşı karşıyaydı. Kuzey Macaristan ve Balkanlar’daki kalelerin düşmesi, Avusturya ve Venedik ile yürütülen savaşların gidişatını olumsuz etkiliyordu. Bu durum, II. Süleyman’ın hem askerî hem de diplomatik olarak hızlı ve kararlı hareket etmesini gerektiriyordu. Özellikle Yeğen Osman Paşa’nın isyanları ve Anadolu’daki eşkıya faaliyetleri, padişahın yetkilerini sınırlandıran ciddi sorunlardı. Bu sorunlar, tek tek bastırıldı ve Osmanlı ordusu Macaristan’da kaybedilen kaleleri geri almak üzere organize edildi. Macaristan seferi sırasında, Edirne’den başlayan harekât ile Şehirköy, Mûsâpaşa Palankası, Pasarofça ve Güvercinlik geri alındı; Niş kuşatıldı ve kısa sürede Belgrad ele geçirildi (8 Ekim 1690). Başarıların ardından II. Süleyman, İstanbul’a dönmeyi planladıysa da Harem’deki söylentiler nedeniyle bir süre Edirne’de kaldı. Sadrazam Köprülüzâde Mustafa Paşa’nın denetiminde, ordunun ve halkın ihtiyaçları düzenli şekilde karşılandı. Ayrıca Kırım Hanı Selim Giray da Osmanlı birliklerine destek için İstanbul’da kışladı ve Belgrad’daki tahkimatları güçlendirdi. II. Süleyman, yönetimi süresince iç ve dış sorunlarla uğraşırken kendi sağlığı da giderek kötüleşti. Özellikle uzunca süredir mustarip olduğu istiskâ hastalığı, onun hareket kabiliyetini ciddi şekilde kısıtlıyordu. 22 Haziran 1691’de vefat eden padişahın saltanat süresi yalnızca üç yıl sekiz ay iki gündü. Ölümü üzerine yerine kardeşi II. Ahmed tahta çıkarıldı ve II. Süleyman, Kanûnî Sultan Süleyman’ın türbesine defnedildi. Kişilik olarak II. Süleyman, uzun hapis hayatının etkisiyle kırılgan bir yapıya sahipti. Saray içi güç mücadelelerinden uzak, iyi niyetli ve sefahatten uzak bir padişah olarak tanındı. Dindar ve dervişmeşrep bir karakter sergileyen II. Süleyman, iyi eğitim almasa da hat sanatında başarı göstermişti. Harem ve saray düzenlemelerinde, bazı emsalsiz uygulamalara imza atması, onun geleneksel otoriteye bağlı fakat yenilikçi bir yaklaşım sergilediğini gösterir. Döneminde, İstanbul ve çevresinde meydana gelen deprem ve yangınlarda onarım çalışmalarını hızlı bir şekilde organize etmesi, halkla ilişkilerinde duyarlılığını ortaya koyar. Ayrıca Kudüs’teki Kıyâme Kilisesi’nin anahtarının Fransız talepleri doğrultusunda Katolikler’e verilmesi, onun diplomatik ve dini hassasiyetlerini yansıtan önemli bir icraattır. II. Süleyman’ın kısa saltanatı, Osmanlı tarihinin zor bir dönemine denk gelmiştir. Hem iç sorunlarla hem de dış tehditlerle mücadele ederken sergilediği kararlılık, iyi niyet ve dindarlık, onu Osmanlı padişahları arasında özgün bir konuma taşır. Yaşamı boyunca güç dengeleri arasında sıkışan, fakat adalet ve disiplin anlayışından taviz vermeyen bu padişah, tarih sahnesinde hem trajik hem de saygın bir figür olarak hatırlanır.   TEVHİD-İ EFKAR  - KAYNAK  -  HABER  - GAZETE  -  İÇERİK  -  Tevhîd-i Efkâr, Tevhidi Efkar, Tevhid-i Efkar

Adminator Kasım 24, 2025 0
Kızılay Web Banner 950X100